Yargıtay Hukuk Genel Kurulu T. 22.9.2021 E. 2017/3030 K. 2021/1077
1. BAKİYE SATIŞ BEDELİ KONUSUNDA SÖZLEŞMEDEKİ SATIŞ BEDELİ İLE ÖDENEN BEDEL ORANLANMALI
2. DAVA KONUSU TAŞINMAZIN DAVA TARİHİNDEKİ RAYİÇ BEDELİ BELİRLENDİKTEN SONRA SATIŞ BEDELİNDEKİ ORANLAMAYA GÖRE SAPTANACAK BAKİYE SATIŞ BEDELİ DEPO ETTİRİLMELİDİR.
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi E. 2022/388 K. 2022/5107 T. 13.9.2022
“Dava konusu taşınmazın bedelinin bir kısmının ödenmediği görülmüştür. Mahkemece, taşınmazın yargılama sırasında ada parsel numarasının değiştiği gözetilerek, TBK'nin 97. maddesi uyarınca birlikte ifa kuralı gereğince taşınmazların dava tarihindeki rayiç değeri keşif yapılıp bilirkişi raporu alınarak saptanmalı, bakiye satış bedeli konusunda davacının sözleşmedeki satış bedeli ile ödemiş olduğu bedel oranlanarak, dava konusu taşınmazların dava tarihindeki rayiç bedeli belirlendikten sonra satış bedelindeki oranlamaya göre saptanacak bakiye satış bedelinin depo ettirilmesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.”
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi T. 20.10.2014 E. 2014/5795 K. 2014/11358
“Ne var ki, bu tarihten sonra D.. A.. mirasçıları tarafından yapılan 16.12.2009 tarihli intikal işlemi ile taşınmazın paylı olarak adlarına tescili sağlanmış olduğuna göre taksim sözleşmesinin varlığından ve geçerliliğinden söz edilemez. Davanın açıldığı tarihte davaya konu taşınmaz paylı mülkiyete konu olup 07.09.2009 tarihli taksim sözleşmesi daha sonra yapılan intikal işlemi ile bozulmuştur. Mahkemece ortaklığın giderilmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle taksim sözleşmesine değer verilerek davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.”
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi T. 21.12.2020 E. 2020/4904 K. 2020/8027
“Bu durumda, davalının zamanaşımı itirazının süresinde yapılmadığına ilişkin mahkeme gerekçesinin yerinde olduğu söylenemez ise de; hem değişik iş sayılı dosyada aldırılan heyet raporu hem de eldeki bu davada aldırılan bilirkişi roporu dikkate alındığında, dava konusu daire içinde ve teras balkonunda meydana gelen çökme ve ayrılmalar TBK 244/3 maddesi kapsamında satıcının ağır kusuru kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte olduğunun ve buna göre de davanın zamanaşımına uğramadığının kabulü gerekir.”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/1247 K. 2020/47 T. 23.1.2020
“Olayların bu gelişimi; kanser tedavisi gören, beş yıl boyunca cezaevinde kalan ve ölmeden önceki son dört yılını felçli olarak geçiren murisin diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla değil de davalı oğlunun gerek kendisi gerekse eşine o güne kadar sağladığı bakım ve desteğin yarattığı minnet duygusu ve yine ileride de bakacağı düşüncesiyle temlikte bulunduğunu göstermektedir. Nitekim, temlik tarihinden sonra da muris ve eşine davalının baktığı dosya kapsamı ile sabittir.”
Yargıtay 14. HD., E. 2000/2066 K. 2000/2448 T. 13.04.2000
"Bu durumda iki kişisel hak birbiriyle çatıştığında önceki tarihli olanına değer vermek gerekir. Bunun içindir ki, asli müdahillere ait önceki tarihli satış vaadi sözleşmesine itibar etmek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir."
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi T. 11.10.2023, E. 2023/4246, K. 2023/4659
“Davacı tarafın bedelde muvazaa iddiası ispat edilmez ve tapuda belirtilen miktar üzerinden ön alım hakkının tanınması davacı tarafından istenirse bu takdirde aradaki fark yönünden kendisini vekil ile temsil ettiren davalı lehine de vekalet ücretinin takdiri gerekmektedir. Keza mahkeme masraflarının hesabında da bıı durumu göz önünde bulundurur (Ön alım davaları, Müslim Tuna Boylu, 4. baskı, Sayfa 578).Ön alım davalarında davacı bedelde muvazaa iddiasını kanıtlayamadığı takdirde iddia ettiği bedel ile tapudaki bedel arasındaki fark üzerinden davalı lehine, kalan kısım üzerinden de davacı lehine vekalet ücreti takdiri gerekir.”
Anayasa Mahkemesi T. 23/07/2024 E. 2023/74, K.2024/141
"Tüm bu hususlar gözetildiğinde kuralla imar mevzuatına aykırı yapının depreme dayanıklılığının malikin sorumluluğunda olduğu belirtilerek idarenin gözetim ve denetim yükümlülüğünün devam ettiği bir konuda idare aleyhine tazminata hükmedilmesinin önlenmesinin Anayasa’nın 40. maddesiyle güvence altına alınan etkili başvuru hakkının gerekleriyle uyumlu olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu yönüyle kural, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkıyla bağdaşmamaktadır. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 17. ve 40. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir."
